Balık yağı ve zeytinyağı depresyon riskini azaltıyor
Prof. Dr. Erdem YEŞİLADA eyesilada@yeditepe.edu.tr
RSS
Günümüzde pek çok kişi depresyondan mustarip. ABD’de yılda 17 milyon kişiye bu hastalığın teşhisi konuluyor. İlaçlar ‘kara kutu’ olarak değerlendirilirken alternatif çözüm arayışları sürüyor. Bilim adamları omega üzerine araştırmalar yapıyor


Altmış ülkede 250 bini aşkın kişi üzerinde yürütülen bir epidemiyolojik çalışmada depresyonun; artrit, astım, şeker hastalığı ve boğaz iltihabı gibi süreğen hastalıklara nazaran çok daha önemli bir sağlık sorunu olduğu sonucuna varılmış. Depresyon teşhisi konulan kişi sayısının sadece ABD’de yılda 17 milyon kişi civarında olduğu ve bu rakamın kanser, AIDS ve koroner kalp hastaları toplam sayısından bile daha yüksek olduğu bildiriliyor. Ancak bu hastalıklardan farklı olarak, depresyon erken teşhis ve tetikleyen etkenlerin belirlenerek giderilmesi durumunda ilaç uygulamalarıyla etkin bir şekilde tedavi edilebiliyor.

Diğer taraftan, depresyon ilaçları uzun süreli uygulanması ile ortaya çıkan yan etkileri nedeniyle Amerikan İlaç Dairesi (FDA) tarafından ‘kara kutu’ olarak tanımlanıyor. Bilhassa ilaç kullanıcılarında görülebilen ‘intihar riski’ gibi önemli sorunlara dikkat çekiliyor. Dolayısıyla depresyon tedavisinde ilaç kullanımını azaltacak alternatif çözüm arayışları sürüyor.

Çoklu doymamış yağ asitleri günlük beslenmemizin temel elementleri olarak sağlığımız için önemli yararları son yıllarda sık sık gündeme geliyor. Doymamış bağın pozisyonuna göre omega-3, omega-6 ve omega-9 olarak isimlendirilen bu bileşiklerin bilhassa kalp ve damar hastalıklarından tutun kanserlere kadar bir çok hastalığın gelişimini engelleyebileceği yürütülen deneysel ve saha çalışmaları ile ortaya konuluyor. Omega-3 yağ asitleri soğuk sularda yaşayan balıklar ve keten tohumu yağı gibi besinlerde; omega-6 yağ asitleri ayçiçeği, soya, mısırözü, pamuk yağları gibi günlük kullanılan bitkisel yağların yanı sıra tavuk eti, yumurta ve hamside; omega-9 yağ asitleri ise zeytinyağı içerisinde temel bileşen olarak bulunuyor.

BATI’DA TÜKETİMİ ARTTI

Çok sayıda bilimsel çalışmada uzun zincirli omega-3 yağ asitlerinin depresyon gelişimini önlediği veya depresyon tedavisinde etkili olduğu yönünde bulgular ortaya konuldu. Diğer taraftan, Batılı toplumların günlük beslenmelerinde bitki tohumlarından elde edilen yağların tüketiminin giderek artış göstermesi nedeniyle, omega-6 ve bilhassa Akdeniz toplumlarında omega-9 içeriğinin belirgin bir şekilde yükseldiği bildiriliyor. Bu nedenle, bazı bilim adamları depresyon dahil sağlık sorunlarında görülen artışı bu oranın değişimiyle ilişkilendiriyor.

1947 erkek ve 2909 kadında ortalama 10,6 yıl süreyle yürütülen yeni bir izleme çalışması sonucunda omega-6 bakımından zengin beslenmenin depresyon riskini artırabileceği sonucuna varılmış. Nitekim daha önce yayınlanan bazı klinik çalışmalarda da depresyonlu hastaların dokularında omega-6 seviyesi yüksek bulunmuş, depresyonun ciddiyetinin bu orandaki artış ile birlikte şiddetlendiği bildirilmiş. Yine kalabalık toplumlarda depresyonlu fertlerde omega-6 oranının omega-3 oranına göre daha yüksek olduğu görülmüş.

Diğer taraftan, bu yeni çalışmada omega-9 yağ asitlerinin ağır depresyon gelişimi riskini azalttığı gözlenmiş. Bu sonuç kanımca son derece ilginç. Balık yağlarının (omega-3) depresyon üzerinde etkisinin incelenerek herhangi bir etkisinin görülmediği bildirilen çok sayıda bilimsel çalışmada yalancı ilaç (plasebo) olarak deneklere zeytinyağı verildiği görülüyor. Karşılaştırma yapılan zeytinyağının da depresyonları hafifletici etkisi bulunması, balık yağının etkisi yokmuş gibi yanlış yorumlanmasına neden oluyor.

SAKIN ABARTMAYIN

Sanırım aklınıza ‘Hangisini kullanacağım’ sorusu geliyor. Doymamış yağ asidi kaynaklarına bakıldığında, her bir kaynak besin ya da yağın içerisinde bir tipin baskın olarak ve diğerlerinin de belirli ölçülerde yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla sağlığın korunması için esas olan omega-3, 6 ve 9 arasındaki dengenin doğru bir şekilde sağlanması. Mesela, bazı çalışmalarda omega-6 bakımından zengin bir diyetin menopoz dönemi sonrası kadınlarda göğüs kanseri riskini artırabileceği yönünde bulgular bildirilirken, bazı çalışmalarda bunun doğru olmadığı ileri sürülüyor. Burada önemli olan, kişisel etkenler, yaşam şekli, beslenme alışkanlıkları gibi sonuca doğrudan etkisi olabilecek etkenlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi. Dolayısıyla her bir çalışmanın sonucuna bakarak farklı beslenme programları uygulamak yerine abartmadan dengeli bir beslenme uygulanması önemli.


--
Dünyadaki tüm güzellikleri elde etmiş kişi dahil,asla dostsuz yaşamak istemez..ARİSTO.